ATIN ÖLÜMÜ
Köy kahvesinin önünde iki kişi oturmuş çay içiyorlar.
Konuk, şalvarlı ve kasketli köylüye soruyor:
- Ağabey, senin bir atın vardı. Onunla çift sürüyordun. Ne oldu o at, duruyor mu?
Köylü yanıtlıyor:
- Öldü, diyor.
Konuk şaşırarak:
- Öldü mü? Yapma yav. Peki neden öldü?
- Hastalandı.
- Demek hastalandı ha! Neden hastalandı acaba?
- Bakamadım.
Konuk merakla:
- Bakamadım derken, nasıl yani?
- Arpa pahalandı. Küspe, yem pahalandı. Alamaz olduk.
Konuk sordu:
- Yani yeterince beslenemediği için mi hastalandı?
- Hem o, hem de bir keresinde alanda yağmur altında kalıp ıslandıydı. Yağmur başladığında onu getirip ahıra bağlayamadım.
- Yani üşüttü mü hayvan? Soğuk algınlığı mı?
Köylü:
- Evet. Yağmurda ıslandıktan sonra bir öksürüğe yakalandı. Bayağı çekti, iyileşemedi. Amma öleceğini anladıydım.
- Demek at hastalığı atlatamadı öldü, öyle mi?
- Öyle oldu.
Konuk:
- Çok kötü olmuş, üzüldüm.
Köylü duygulanmış gibi; kısık, buğulu bir sesle;
- Amma çok uslu hayvandı. Avludaki yeşil darılara uzanacak olsa, uzaktan “Heeeest!” diye seslendiğim zaman hemen uzaklaşır, bir daha o yaprakları yemeye kalkışmazdı, diye tamamladı sözlerini.
Konuğun son sözü yine;
- Üzüldüm, oldu.