En bana ait yerinden
Sabah kalktığımda önce balkona çıkarım ben. Hayatla en kestirme yaşam alanıma. Yaz - kış, her sabah yaparım bunu! Balkondan taaaa uzaklara...
Sonra O gelir aklıma...
*****
Sonra ufka dalabilecek kadar görünen engin maviliklere, bazen hırçın bazen durgun denize. Tam da göğe bakma durağımdan; O'nun da görüp - izlediği, sonsuzluğunda gökyüzüne...
Sürekli tomurcuklanan, renk ahenk açıp duran, açtıkça cenneti andıran çiçeklere sonra...
Olabildiğince şekilsiz büyüyüp, göğe eren çam ağacına. Beni başka dünyalara götüren, kokusunu içime kadar çektiğim lavantaya. O saatte kalkıp işe giden, koşan, yürüyen, hayata karışan insanlara. Semada uçuşup duran, birbirine kur yapan, cıvıldadıkça içime sevinci yerleştiren, "Ohh! Yaşıyorum..." dedirten, bana özgürlüğü hatırlatan kuşlara...
Denizle aramızdaki sitenin, donuk, yüksek binalarına en sonrasında...
Uzun uzun bakarım. Sonra yine sevdiceğim gelir aklıma! Uzun uzun hayâller kurarım. Sonra memleketim, çocukluğum, Tire'm, İzmir'im. Çocuksu düşlerimi, oyunlarımı, uçarı aklımı, arkadaşlarımı hatırlarım...
Ayvalık gelir sonra. Futbolculuk yıllarım. Yaz aylarının cazibe merkezi. Kışını yaşamaya doyamadığım, denizle karışık zeytinyağı ve sabun kokuları arasında umutlarım...
Ankara… Üzerine tuğla tuğla inşa ettiğim, paylaşmayı - dayanışmayı öğrendiğim, mesleğimle tanışma yıllarım, gençlik hayâllerim…
Bir de dalgalar arasından, balık ölüleri arayan martıları. Kuş uçmaz kervan geçmez kasabaları, köyleri. Bu kasabalarda, köylerde yol boyu tarlalarda çalışan emekçileri, sımsıcak ekmekler satan fırınları...
Sonra yine sevdiceğimi! Yine, uzun uzun hayâllerimi...
Sonra şehirlerarası yolların, en ıssız dağ başlarında açılmış sabahçı kahvelerini. İnsanın içini ısıtan, buğusunda bir kısa mola hayâller kurduran, her gün başlangıcında yine - yeniden Sevgi ile demlenmiş sabah çaylarını...
Sonra acıya düşmüş sevdaları, buz kesmiş acıları. Toprağa düşmüş ölü zamanları. Mezar taşlarına yazılmış, koca koca hayatları...
Sora vuslatı…
Çaresizliği, kavuş(a)mamayı...
Zamana yenilmiş avlu kapılarını, deve çanlarını, kıl yaygıları, paslı çıngırakları, ucu kıvrılmış-yırtılmış siyah beyaz aile fotoğraflarını...
Düşünür de, düşünürüm!
Gidenler gelir aklıma sonra. Kalanlar, sesi boşlukta kaybolanlar, uzaklardaki yakınlar, her şeyiyle yanımda olanlar, çoktan uğurladıklarım. İşte, orada duraksarım...
*****
Acısıyla - tatlısıyla, sevinciyle - kederiyle, iyisiyle - kötüsüyle, kavgası ve mücadelesiyle, her yönüyle yaşam gelir her sabah benim aklıma dostlar.
Bu dünyanın daha yaşanabilir olması için gülmesi gereken, güldükçe dünyayı güzelleştiren çocuklar...
Ben böyleyim de, başkalarına göre artılarım - eksilerim, bir şeylere takılmadan aynı yolda yürüyüşlerim, başlı başına sebeplerim, ülkülerim, ideallerim, emellerim, hikâyesine ortak olduklarım - hikâyeme kattıklarım, nefes olduklarım - nefes aldıklarım, benim insanlarım...
Yeni başlangıçlarım, hedeflerim, özümü yitirmeden değişimlerim, amaçlarım, gayelerim, ne kadarım kaldım bilmem üstüne kuracağım geleceğim...
Her şey bir yana dost. Geçmişe takılıp kalma, bu dünyada her şey insan evladına...
Yeni gün, yine, yeniden bize sunulmuş bir hediye. Ölür müyüm demeden yaşa yaşayabildiğince, sevilmeyi beklemeden sev sevebildiğince...
En tırnaklarını geçirdiğin yerden, karış hayata, insanlar(ın)a...