Doç. Dr. Ergül  Halisçelik | Unutmadık, unutmayacağız: 6 Şubat depreminin yaraları ve gelecek için dersler | Güney Gazetesi Mersin
Doç. Dr. Ergül  Halisçelik

Unutmadık, unutmayacağız: 6 Şubat depreminin yaraları ve gelecek için dersler


6 Şubat 2023, sadece bir doğal afetin değil, ihmallerin, eksikliklerin ve göz ardı edilen uyarıların sonucunda yaşanan “asrın felaketi” olarak hafızalarımıza kazındı. Kahramanmaraş merkezli, 7.6 ve 7.7 büyüklüğündeki iki büyük deprem, 11 ilimizde yaklaşık 14 milyon vatandaşımızı doğrudan etkileyerek derin izler bıraktı. 53.537 can kaybı, 100 bini aşkın yaralı ve milyonlarca evsiz…Yuvalar yıkıldı, gülüşler gözyaşlarına dönüştü. Bu acıyı hala yüreğimizde taşıyoruz.

Hayatta kalanlar ise büyük bir travma ve endişe ile baş başa kaldı. “Sesimi duyan var mı?” diye haykıran, enkaz altında kalan binlerce insanın çığlığı, hâlâ kulaklarımızda çınlıyor. Ama ne yazık ki, verilen sözler ve yapılan vaatler hâlâ yeterince yerine getirilmiş değil.

O gece, Adana Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri olarak deprem bölgesindeydim. Gözlemlerim, yaşadıklarım ve çıkarımlarımın çoğu, bu yazıda yer alan derslerle şekillendi. Deprem gerçeği, bu ülke için yeni bir şey değildi. Uzmanlar yıllardır uyarıyordu: Bu felakete hazırlıklı olmalıyız. Ancak ne yapıldı? Uyarılar göz ardı edildi, rant odaklı şehirleşme politikaları sürdü, bina denetimleri yetersizdi. Kentsel dönüşüm, deprem güvenliğinden çok ekonomik çıkarlar doğrultusunda şekillendirildi. Deprem öncesinde alınması gereken önlemler alınmadığı gibi, sonrasında da koordinasyonsuzluk ve yetersizlik felaketin boyutlarını daha da büyüttü. Maalesef, felaketlerin etkisi zamanla unutuluyor. Ama her seferinde ateş, yalnızca ateşin düştüğü yeri yakıyor.

İl Risk Azaltma Planları (İRAP) 

5 Şubat Pazar gecesi uyuyup yeni haftanın planlarını yaparken istisnalar hariç çoğumuz haftaya böyle bir afetle başlayacağını tahmin etmemiş hatta aklından bile geçirmemiştir. Ancak bu deprem riskini uzun süreden beri ortaya koyan, bu hususta rapor paylaşan birçok kıymetli etik değerleri yüksek bilim insanı bu riski ortaya koyup bizleri uyarmıştı.

Bu riskler aslında İl Risk Azaltma Planı (İRAP) raporlarında da senaryo analizleriyle ortaya konmuştu. Örneğin Adana İli Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) 2022 Eylül’ünde hazırlanmıştı. Deprem aslında bu ülkenin ve bölgemizin bir gerçeği ve bu riski yaşamımızın bir olgusu olarak kabul etmemiz gerekiyor.  

Afet Riski Yönetimi, kriz yönetiminden farklı olarak sadece afet sonrası değil, afet öncesi eylem ve önlemleri de içine alan bütünleşik ve risk odaklı bir yönetim yaklaşımıdır. Deprem anı ve sonrasındaki süreci yetkililerle birlikte yönetmeye çalıştık. Yaşananların üstesinden gelmek çok zordu, fakat memleketimizin dört bir yanından bütün vatandaşlarımız dünyaya müthiş bir sosyal dayanışma örneği gösterdi. Depremin yaşandığı ilk andan itibaren bu felaketin yaralarını el birliğiyle sarmaya çalıştık.

Günümüz modern afet yönetimi anlayışı, sadece olayın yaşandığı süreci değil, “Bütünleşik Afet Yönetimi Döngüsü” çerçevesinde, afetin öncesi, afet anı ve sonrasını da kapsamaktadır. Ancak yetkili kurumlar olarak afet riskine karşın daha hazırlıklı olmamız gerektiğini, daha etkin bir işbirliği ve koordinasyon sağlamamızın önemini maalesef deprem felaketiyle daha çok anladık. Bütünleşik Afet Yönetimi Döngüsü’nün etkin bir şekilde hayata geçirilememesi ve risk azaltma faaliyetlerinin arka planda kalması ülkemizde büyük maddi ve manevi acılar yaşanmasına sebep oldu. 

Afet risk azaltma; afetler veya acil durumlar öncesinde olası kayıp ve zararların önlenmesine ve azaltılmasına yönelik çalışmaların tümünü kapsamalıdır. Ancak çalışmalar daha çok afet sonrası döneme yönelik olduğundan, afetin yol açtığı kayıpların artmasına neden olmuştur. Afet risk azaltma planlamasının temel amacı, afete dirençli toplum ve yerleşim alanları oluşturmaktır.

İlk Saatler: Panik, Kaos ve Koordinasyonsuzluk

Depremin olduğu gece milyonlarca insan, panik içinde sokaklara döküldü. Yıkılan binaların enkazı altında mahsur kalanlar vardı. Ancak en acı olan, devletin ve ilgili kurumların bu büyük felakete hazırlıksız olmasıydı. İRAP raporlarında öngörülmesine rağmen, pratikte gerekli müdahaleler tam olarak zamanında işbirliği ve koordinasyon içerisinde yapılamadı.  

Arama-kurtarma ekipleri zamanında bölgeye ulaştırılamadı, AFAD ve diğer resmi kurumlar organize olamadı, yeterli ekipman ve personel eksikliği nedeniyle birçok enkazın başında insanlar yakınlarını kendi elleriyle kurtarmaya çalıştı. Enkaz altındaki insanlar saatlerce, günlerce yardım bekledi, birçok kişi zamanında müdahale edilemediği için hayatını kaybetti.

Peki, yıllardır "deprem ülkesi" olduğumuz söylenirken neden hâlâ böylesine büyük bir koordinasyon eksikliği yaşandı? Deprem vergileri nerede kullanıldı? Afet yönetimi konusunda neden bu kadar yetersiz kalındı? Doğa olayları neden afete dönüşüyor? Aslında her şey insan yapması… Doğanın kurallarını hiçe sayarak doğayı tahrip eden, düzeni bozan ve sonunda kendi yaptığından olumsuz yönde etkilenen ve diğer canlıların da yaşam alanını daraltan ve bundan dersler de çıkarmayan yine bizleriz. 

Hasar Tespiti ve Geciken Müdahaleler

Depremin etkilediği şehirlerde yapılan hasar tespit çalışmalarına göre, kenttlerdeki binaların önemli bir bölümü çeşitli seviyelerde hasar aldı. Ancak asıl sorun, bu binaların büyük bir kısmının zaten yıllardır depreme dayanıksız olduğunun bilinmesiydi.

İnşaat süreçlerinde yapılan usulsüzlükler, denetim eksiklikleri ve kontrolsüz ruhsatlandırmalar, yıkılan her binanın altında sistematik bir çarpıklığın olduğunu gösterdi. Depremden önce yapılan denetimler yetersizdi, mühendislik standartları göz ardı edilmişti. Ve ne yazık ki, bu hataların bedelini masum insanlar ödedi.

Depremin Makroekonomik Etki Analizi

Depremde telafisi mümkün olmayan çok önemli değerlerimizi, maddi olarak ölçülemeyecek beşeri sermayemizi de kaybettik. Beşeri sermaye kaybımızın yanı sıra, depremin yol açtığı iktisadi kayıplar ve bunların maliyetleri konusunda farklı görüşler paylaşıldı. Ancak benim de ayrıntılı bir şekilde incelediğim bilimsel yöntem, veri ve varsayımlara dayalı birkaç rapordan bahsetmekte fayda var:  

TÜRKONFED tarafından 10.02.2023 tarihinde hazırlanan “2023 Kahramanmaraş de Depremi Afet Ön Değerlendirme Raporu’nda; Marmara Depreminde can kaybı 18.373 kişi, mali hasar 1999 dolar verisiyle 17,1 milyar $ hesap edilmiş. Yine TÜRKONFED raporuna göre Marmara Depremi, 2021 yılında gerçekleşseydi, can kaybı 26.451 kişi ve 51,1 milyar $ mali hasar yaratacağı tahmin edilmiştir. Marmara Depremi verilerinin kullanıldığı metodoloji ile Kahramanmaraş Depremi’ni 2021 yılı dolar verileriyle 72.663 can kaybı, 84,1 milyar $ mali hasar hesaplanmıştır. 

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) tarafından Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinin, ülke ekonomisi üzerindeki etkisi hakkında yayımlanan raporda, ekonomik büyümenin, deprem öncesi öngörülenden 1,2 puan daha düşük gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. Ayrıca raporda, bölge için 5 yıllık bir kalkınma planı öngörülürken, bu kalkınma için gerekli olan tutar ise 150 milyar $ olarak hesaplandı. Yapılan çalışma; deprem kaynaklı hasar ve yıkımın 11 ildeki yapı stokunun yaklaşık yüzde 40’ını etkilediğini göstermektedir. Ağır hasarlı ve yıkık olduğu tahmin edilen 650 bin bağımsız birim, deprem bölgesinde 2022 yılında yapı kullanma izni alınan konut sayısının yaklaşık 7 katıdır. Depremde az ve orta derece hasar gördüğü tahmin edilen 1,5 milyon bağımsız birimin güçlendirme ve onarım faaliyetleriyle Türkiye genelinde devam eden konut stok ihtiyacı gözetildiğinde, deprem kaynaklı hasarın 5 yılda telafi edilebileceği beklenmektedir. TEPAV tarafından yayınlanan deprem kaynaklı giderler için 2023 yılı fiyatları ile hazırlanan 5 yıllık tahmini finansmana göre, inşaat maliyetleri 88 milyar $, mal kayıpları 35 milyar $, geçici barınma giderleri 5 milyar $, Hanehalkı destekleri 14 milyar $ ve istihdam destekleri ise 6 milyar $ olmak üzere, 2023-2027 yılları arasında toplamda 148 milyar $’lık bir maliyet görülmektedir.

T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından yayınlanan 2023 Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu’na göre depremin toplam maliyeti yaklaşık 104 milyar $ olarak öngörülmüştür. En yüksek maliyetler sırasıyla konut zarar tahmini (57 milyar $), kamu kesimi hasar tahmini (13 milyar $), özel kesim hasar tahmini (12 milyar $), GSMH çıktı kaybı (6,9 milyar $) ve acil harcama (6,8 milyar $) olarak öngörülürken toplam maliyetin GSMH’nın yaklaşık %10’una tekabül ettiği tahmin edilmiştir. 

Psikolojik ve Sosyal Destek: Görmezden Gelinen Yaralar

Deprem, sadece fiziksel yıkımlara neden olmadı; aynı zamanda derin ruhsal yaralar da açtı. On binlerce insan ailesini, evini, geçmişini kaybetti. Çocuklar, büyük bir travmanın içinde büyümek zorunda kaldı.

Ancak psikososyal destek hizmetleri konusunda da yetersiz kalındı. İnsanlar hem barınma hem de sağlık hizmetleri açısından büyük sıkıntılar yaşarken, ruhsal destek ihtiyacı çoğu zaman geri planda kaldı. Travmaya uğramış insanlar için terapi ve danışmanlık hizmetleri sağlamak yerine, depremzedelerin sorunları göz ardı edildi.

Gelecek İçin Alınması Gereken Dersler

Bu büyük felaket, bizlere bir kez daha bilimin ve aklın ışığında hareket etmemiz gerektiğini gösterdi. Ancak ne yazık ki, geçmiş felaketlerden ders çıkarılmadığı gibi, bu depremden sonra da atılması gereken adımlar yeterince hızlı ve etkili bir şekilde atılmadı. Bundan sonra benzer acıları yaşamamak için, geçmişten de dersler çıkararak, benim de sahada gözlemlediğim, aşağıdaki hususları da dikkate alan, faydalı ve uygulanabilir politikalar geliştirmek gerekiyor: 

  • Depreme dirençli kentleşme politikaları geliştirilmelidir. Yeni yapılacak binaların sıkı denetimlerden geçmesi sağlanmalı, zemin etütleri yapılmalı,  eski yapı stokları güçlendirilmelidir.
  • Afet yönetim sistemleri güçlendirilmelidir. AFAD ve diğer ilgili kurumların kapasitesi artırılmalı, kriz anlarında hızlı müdahale edebilmek için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Şeffaf bir afet fonu yönetimi sağlanmalıdır. Uluslararası, ulusal ve yerel düzeyde çeşitli yöntem ve araçlarla toplanan fonlar gerçekten afet yönetimi ve şehirlerin dayanıklılığı için kullanılmalıdır. Deprem vergilerinin nereye harcandığı halkla paylaşılmalıdır.
  • Toplumsal dayanışma desteklenmeli, sivil inisiyatiflerin önü açılmalıdır. Deprem sürecinde halkın dayanışma gücü, birçok resmi kurumdan daha etkili oldu. Sivil toplum kuruluşları ve gönüllü oluşumlar, afet yönetimi süreçlerine daha fazla entegre edilmelidir.
  • Afet yönetimi çok boyutlu (lojistik boyut, mühendislik boyutu, şehircilik ve mimari boyut, toplumsal boyut,  sağlık boyutu, ekonomik boyut ve yönetsel ve hukuki boyut, …) bir perspektifle, sadece afet sonrasını değil, afet öncesi eylem ve önlemleri de içine alan bütünleşik ve risk odaklı bir yönetim yaklaşımıyla ele alınmalıdır. 
  • Dokümantasyon tek başına yeterli olmadığı, koordinasyon ve işbirliğinin kritik rol oynadığı, rutin ve güncel tatbikatların şart olduğu, iletişim araçlarının gözden geçirilmesi, alternatif araçlara yönlenme gerekliliği, lojistik ağların güçlendirmesi, şehir ve afetlerle ilgili verilerin güncel, doğru ve işlenebilir olması, dezenformasyonun önüne geçilmesi, optimum nüfus için müdahale alanlarının oluşturulması, şehirlerimiz için kapsamlı bir afet ana planları geliştirilmesi…hususları dikkate alınmalı ve süreç ve risk analizlerin dinamik olarak yapılarak  takip edilmelidir…

Afet risklerini azaltmak ve önlemek için merkezi ve yerel yönetimlerin birlikte çalışması şarttır. Merkezi ve yerel yönetimler birbirinin karşıtı, rakibi ve alternatifi değil tamamlayıcısıdır. Böyle bir anlayış riskleri minimize edecek ve süreçlerin daha etkin yürütülmesini de sağlayacaktır. Bu olaydan ders almak ve harekete geçmek, yalnızca yöneticilerin değil, her bir bireyin sorumluluğudur. 

Unutmadık, Unutmayacağız!

6 Şubat depremi, yalnızca bir doğa olayı değil, aynı zamanda bir sistem krizinin yansımasıydı. Depremi önleyemeyiz, ancak depremin felakete dönüşmesini önüne geçmek bizim elimizde. Bugün, kaybettiğimiz binlerce insanı anarken, gelecekte benzer acıları yaşamamak için daha bilinçli, daha duyarlı ve daha kararlı olmalıyız. Topluma yön veren, yöneten kurum ve kuruluşlar olarak gelecek nesilleri düşünerek, bilimin, aklın ve vicdanın yolundan sapmadan kararlar almalıyız! Bugün alamadığımız veya yanlış aldığımız her kararın gelecek nesillere büyük zararlar verebileceğini, çok önemli değerlerimizi, maddi olarak ölçülemeyecek beşeri sermayemizi de kaybedebileceğimizi unutmamalıyız. 

Bir daha 6 Şubatlar yaşanmasın diye,  yaşadığımız bu büyük acılardan ders çıkararak, teknoloji ve bilimin rehberliğinde kentlerimizi daha güvenli ve dirençli hala getirecek projeler önceliklerimiz arasında olmalı. Depremle yaşamayı öğrenmeli, yapı stoklarımızı depreme dayanıklı hale getirmeliyiz. Deprem riskine karşı alınacak tedbirlerle, gelecekte yaşanabilecek trajedilerin önüne geçebiliriz.

Ancak yaşanan yıkımın boyutları, sadece doğanın değil, sistematik hataların, plansızlığın ve denetimsizliğin bir sonucuydu. Tam 2 yıl önce yaşadığımız asrın felaketi sonucu, insanlarımız için hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmadı. Maalesef deprem bölgesinin en önemli sorunu hala barınma.

Dirençli şehir, şehrinde hiçbir kriz veya riske maruz kalmayan değil, her ne sebeple olursa olsun beklenmedik biçimde ortaya çıkan durumlar karşısında hazırlıklı olan ve rasyonel çözümler üretebilen şehirlerdir.

6 Şubat Depreminde hayatını kaybedenlere bir kez daha Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı, yaralanan ve hala iyileşme sürecinde olanlara acil şifa, ailelerine ve yakınlarına sabır diliyorum. Rabbim, ülkemize ve milletimize bir daha böyle bir afet yaşatmasın.

En İyisini Umalım Ama En Kötüsüne De Hazırlıklı Olalım!



ARŞİV YAZILAR