Kral
1996 senesinin soğuk bir ocak günü.
Sosyalist bir dergiyi satmak için arkadaşlarla Müftü Deresi kenarında, Emekliler Parkında buluşacağız.
*
Park kanepesine oturdum.
5 dakika geçti geçmedi yağmur atmaya başladı.
*
Bir elinde süpürge, bir elinde kürek tutan işçi karşıdan koşarak geldi.
Turuncu, yeşil işliğinde yağmur tanesi izleri var.
"Selamın aleyküm" dedi süpürgesiyle son bir sigara izmaritini alırken.
"Aleykümselam..."
*
Yanıma oturdu.
LM paketini çıkardı, bana da ikram etti.
"Yağmur durursa devam ederim" dedi tütün dumanını bırakırken.
"Durmazsa da kalsın ya, ne yapayım?"
*
Park kanepesine yaslandı, sağa sola bakındı, düşündü.
Lafı asgari ücrete getirdi.
Belediyede taşeron işçinin maaşı bilmem kaç milyarın altında olabilir mi diye sordu.
"Olamaz" dedim.
Kafasında rakamlar, hesaplar döndü belki.
Biraz durdu.
"O zaman bizim parayı kesiyor bu puştlar" dedi.
Şirkete sövdü.
Belediyeye sövdü.
"Hepsi aynı bunların" dedi yerinden kalkarken.
Süpürgesini, küreğini aldı, devam etti:
"Sağcı, solcu, dindar hepsi aynı. Hepsi yer. Hepsi işçinin cebinden alır..."
*
O yoluna gitti.
Ben Müftü Deresi kenarında biraz daha oturdum.
Arkadaşlar geldi.
Cam Sanayi bloklarında kapıları çalıp sosyalist bir dergiyi sattık.
İşçi sınıfının halini anlattık.
*
2025 senesi.
Ekmek almak için Alanya Sokağına girdim.
Bir manavda üç beş kişi konuşuyor.
Biri şöyle diyor:
"Bu ülkede bir şey değişmez. En kral solcu da gelse, en kral Müslüman da gelse zengine çalışır. Fakir yine fakir..."
*
Çeyrek asır sonunda gerçekten de hiçbir şey değişmemişti bu ülkede.
1996'da Emekliler Parkında gördüğüm işçi ile 2025 senesinde Alanya Sokağında duyduğum işçi aynı derdi, aynı kelimelerle anlatıyordu.
Tek fark vardı:
O zamanlar kral yoktu…
Şimdi kral gelmişti!