İlkay Adalıoğlu | DENİZ KOYDUM ADINI | Güney Gazetesi Mersin
İlkay Adalıoğlu

DENİZ KOYDUM ADINI


Çocukluğumdan beri DİLEK GÜNLERİ’ni çok severim. Hangileri onlar? Doğum günleri, yılbaşı ve Hıdırellez. En çok Hıdırellez’i sevinçle karşılarım çünkü dileklerin düşünülmesinin yanı sıra yazılmasının hatta resmedilmesinin isteklerin gerçekleşmesi ihtimalini arttırdığına inanırım. Düşünce soyut, kolay akıldan çıkabilir oysa yazı, resim somut. Amaca giden yolda hedefi keskinleştiriyor kanımca.

 

İzmir’de geçirdiğim çocukluk dönemlerinde, müstakil, bahçeli bir evde yaşadık yıllarca. Ön bahçedeki kırmızı gül ağacı, benim uğurumdu. 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece, ailece dilek kağıtlarını saatler öncesinden hazırlardık. Dilekleri yazıp, resimlerini yapıp, saat tam 00.00’da kırmızı güllerimin altına özene bezene kağıtlarımı bağlardım. Güller açmış olurdu, dikenler jilet gibi keserdi ama Hıdırellez ritüelimize bunlar engel değildi.

 

Kaç yıl o kağıtlara bisiklet çizdim, sayısı belli değil. Kırmızı ayakkabı, eşofman takımı bile istemişliğim oldu. Çocukken insanın aklına sağlıkmış, paraymış gelmiyor.

Hani Hıdırellez’in diğer günlerden farkı dileklerin yazılması ya? O nedenle daha hassas olunması gerektiği gibi gelmiştir. Herkesin bildiği, benim de çok sevdiğim anonim dizeler gelir aklıma:

 

Düşüncelerine dikkat et, davranışın olur.

Davranışlarına dikkat et, alışkanlığın olur.

Alışkanlıklarına dikkat et, karakterin olur.

Karakterine dikkat et, kaderin olur.

 

Küçükken oyuncak, bisiklet çizmek kolay da yıllar geçtikçe gereksinimler değişiyor, bilinç gelişiyor. Sağlık, mutluluk, barış, huzur, başarı aranır hale geliyor. Mutluluğu bile anlatmanın yolunu, gülen, neşeli bir yüz çizmekle buldum ancak sağlığa takıldım. Sonunda çareyi tıp amblemi çizmekte buldum. Birbirine sarılmış iki yılan resmetmek pek de kolay olmuyor doğrusu. Bir sene, aklı evvel bir arkadaşla ritüelimize hazırlanırken ‘Allah doktor olmak istediğimizi zannetmesin?’ demişti. Gülüşmüştük… ‘Rahat ol, o biliyor içimizden geçeni’ şeklinde kendimizi rahatlattık.

 

Koronavirüse kadar ilk sıra dilekler değişiyormuş. (Yapılan araştırmalar bunu gösteriyormuş) Koronadan önce insanlar genelde ikiye ayrılıyormuş. Sağlıkçılar ve paracılar şeklinde… 40 yaşına kadar PARA büyük çoğunlukla birinci sırayı alırken, 40 yaşından sonra SAĞLIK yükseliyormuş. 45’den sonra ise SAĞLIK açık ara öne çıkıyormuş.

2012-2013 yılında kadınların dilekleri üzerine anket yapılmış. Aşk, para, sağlık, eğitim ve barış çıkmış anketten. Birkaç yıl sonra anketi tekrarlamışlar. 2016-2017’de sağlık, barış, eğitim, para ve aşk başlıkları gelmiş. Farka bakar mısınız? Kadınlar alt üst olmuş. Dünyada savaşlar yükseldikçe istekler değişmiş. Bir yanıyla da kadınlar aşktan çoktan vazgeçmiş. Romantizm bitmiş, realizm başlamış. Yeşilçam kadınları gitmiş yerine gerçeklere uyanmış başka bir bakış açısı gelmiş. Demek ki insanlar birbirinin canını yaktıkça, Gezi gibi olaylarda çocuklar katledildikçe BARIŞ ta gerilerden atak yaparak öne çıkmış.

 

Ve bu yılın anketi yapılsa kimsenin önceli, para pul, aşk meşk, eğitim, başarı olmaz. Tartışmasız hayatımızın temeli, SAĞLIK ezer geçer hepsini. Umarım Hıdırellez dileklerinizi evrene göndermişsinizdir. Ortaklaşa bu zor günleri atlatmak için enerjilerinizi birleştirmişsinizdir. Doğrusu insanın ruhuna, özüne iyi geliyor Hıdırellez. Baharın potansiyeliyle de birleşince de umut veriyor. Ancak sağlık sembolüne pratik çözüm bulan olursa lütfen bunu benimle de paylaşsın. Zira bu yıl yine birbirine sarılmış iki yılan çizmek oldukça güç oldu.

 

Zor da olsa sağlığa formül buldum ancak bu yıl daha önceki yıllarda hiç tutmadığım bir dilek resmettim. Büyüklerimiz hep ‘Aman isteklerinizi dillendirmeyin, gerçekleşmez’ derdi. (Ne doğru bir lafmış bu. İnsan yaş aldıkça ne anlama geldiğini daha iyi anlıyor) Bu öğretiden hareketle ikinci dileğimi söylemeyeceğim fakat çizimim kolay oldu. (Patlak bir ampul ve üzerine çarpı koydum)

İçinde bulunduğumuz haftayı özel kılan Hıdırellez değil sadece. Değinmeden geçmek mümkün değil.

Bu hafta, DENİZLERİN katledilişinin 48. Yıldönümünü andık. O talihsiz günü yaşamadım ancak çocukluğum devrimcilerin anılarını dinleyerek geçtiği için yaşamış gibi hissederim. Üstelik babamın kitaplığında o döneme ait çok eser vardı. Birçoğunu okumuşumdur, bazılarını ise defalarca…  Kalbimde bu cesur genç adamlarla ilgili çok özel bir yer olduğundandır ki oğlumun adını DENİZ koydum. Artık bizim için sembolleşmiş Deniz Gezmiş ve yol arkadaşlarının ruhunu, doğasını, cesaretini, ışıltısını, tavrını oğlum da taşısın istedim. Biliyor musunuz DENİZ bu ülkede halen en çok verilen isimlerde 25. sıradaymış. Kız-erkek ayırmadan, hiç düşünmeden bugün bile binlerce aile, çocuklarına DENİZ adını veriyor.

 

Öldürdün mü sandın beni cellat 6 Mayıs’ta

Say bakalım o günden bu güne doğan çocukların adını

Kaçı cellat, kaçı DENİZ?

 

Son sözleri, ‘Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye’ olan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı gururla, minnetle anıyoruz. Ve şunu biliyoruz ki bu vatan onu parsel parsel satanların, peşkeş çekenlerin değil, dizleri bir an titremeden, dimdik uğruna ölüme gidenlerin vatanıdır. 

 

 

 



ARŞİV YAZILAR