Abidin Yağmur | Avukatım işini bilir | Güney Gazetesi Mersin
Abidin Yağmur

Avukatım işini bilir


Mersin’in bir kenar mahallesinde, cenaze yemeğindeyiz. Ayaküstü birkaç gazeteci, bir avukat, bir siyasetçi sohbet ediyoruz.

Adaylıklar, partiler şu bu derken, gazeteci arkadaş diyor ki:

“Filanca avukat milletvekili adaylığı için 4 milyon lira harcamış. Çok değil mi?”

Çok mu?

***

Gruptaki güngörmüş avukat kestirip atıyor:

“Ne çok olacak canım. Mersin gibi bir yerde bir avukat için 4 milyon lira ne ki?”

Sonra ayrıntılarıyla anlatıyor.

Davalar, icralar, tazminatlar, vekâletler, şirketler, ortaklıklar, işini bilen avukatın yolunu nasıl bulabileceğine dair tüyolar…

Özetle diyor ki…

Avukatlık mesleği de her meslek gibi; işini bilirsen, gözünü toplumda olan bitene kapatırsan, iktidarlarla iyi geçinirsen, yoksulla değil de zenginle temaşa edersen, yoksulun davasını değil de zenginin davasını alırsan, davasını almakla kalmayıp zenginin danışmanı olursan,  etliye sütlüye karışmazsan, etliye sütlüye karışsan da doğru ata oynarsan, yanlış ata oynasan bile dereyi geçerken at değiştirecek kadar mahir olursan paraya para demezsin.

Para akar, sen sayarsın…

Ama avukatlığın nimetlerinden faydalanmak yerine yok çocuk hakkıymış, yok çevreymiş, yok kadın hakkıymış, yok insan hakkıymış, demokrasiymiş, hukukmuş, yargı bağımsızlığıymış, halkmış, savunmanın saygınlığıymış, adil yargılanmaymış diye koşturur durursan, üstüne bir de örgütlü mücadelede yer alırsan bırak bol para kazanmayı elindeki parayı da harcarsın.

Bir aferin ne ala ama çoğu kez onu da alamazsın.

Birinci gruptaki avukat açısından, Mersin gibi bir yerde bir avukat için 4 milyon lira ne ki?

Sen yeter ki işini bil…

Sesini çıkarma, başını salla, yeter!

 

Feyzioğlu al haberi! Ya da kulağının üzerine yatmak

 

Metin Feyzioğlu…

Türkiye Barolar Birliği Başkanı.

Gazetelerin yalancısıyım, bugüne kadar tanınmış, multi zengin müvekkilleri olmuş.

Onun için kazancı iyi olabilir.

Allah artırsın.

Barolar Birliği Başkanı olabilmek için bir hak mücadelesi geçmişine sahip olmak, bir meslek hakları mücadelesi geçmişine sahip olmak gerekir mi?

Feyzioğlu öyle ya da böyle Barolar Birliği Başkanı oldu.

Bir iki kez iktidara çıkıştı, sertleşti, restleşti, hukuk dedi, hukukun üstünlüğü dedi.

Sonra pasaport dedi.

Sonra ‘devleti korumakla mükellefim’ dedi.

En son Ankara’nın girişinde 41 baro başkanı, yağmurun altında, soğukta titrerken, huzurlu evinde kafayı vurdu, yattı.

Sabah kalktı, Anıtkabir’e gitti.

Dünya yansa umurumda olmaz derler ya…

Öyleydi aynen, dünya umurunda değildi.                           

Sanki başkentte, polis tarafından dövülen, hakaret edilenler baro başkanı değilmiş gibi, hiç oralı bile olmadı.

Kulağının üstüne yattı.

Böylece Feyzioğlu

Birinci grup, işini bilen, rahatını bozmayan, keyfine bakan avukatların sembol ismi olarak tarihe geçti.

Ülke yanarken rahatı kaçmadı!

 

Deli misiniz Bilgin Bey?

 

Bilgin Yeşilboğaz.

1968 Mersin doğumlu.

Üniversitelerin üniversite gibi, hukuk fakültelerinin hukuk fakültesi gibi olduğu 1990’larda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı.

1994’te mezun oldu.

Avukatlığa başladı.

Gözünü dünyaya kapatıp, sırtını topluma dönüp avukatlığın keyfini çıkarmak varken, Mersin Barosu’nda görevler aldı, koştu, çabaladı.

Yaşı ilerledi, meslekte kıdem bastı, ünü arttı ama toplumsal mücadeleden hiç kopmadı.

Tam böyle ayağını uzatıp avukatlığın, baro başkanlığının keyfini çıkaracağı yaşta; gözlerini kapayıp baro başkanlığı vazifesini yapacağı dönemde; hani meslekte gelebileceği en iyi noktaya gelmişken,  ekonomik olarak hiçbir zorluk yaşamayacak kadar tecrübeli bir avukat olmuşken, tuttu Ankara yürüyüşüne başladı.

Ankara’ya vardı.

Polis barikat kurdu, Ankara’ya almadı, yine vazgeçmedi.

Ankara’nın serin gecesinde sabaha kadar polis ablukası altında bekledi.

Fotoğraflarını görünce dedim ki kendi kendime:

Deli misiniz Bilgin Bey? Oturun evinizde, makamınızda. Avukatlığın, Baro Başkanlığı’nın keyfini çıkarın. Bu saatten sonra rahatınızı bozmaya değer mi?”

Sonra düşündüm…

Birileri deli olacak ki, birileri rahatını bozacak ki, birileri ‘tuzum kuru, bana ne’ demeyecek ki, bu ülke böyle böyle kurtulsun, feraha ersin.

Yoksa bir baro başkanı için ayağını uzatıp makamda oturmak ne ki?

Kim ne diyebilir, kim?

 

Hakikat

 

“Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı.” Molierac



ARŞİV YAZILAR